|
Mehmet Aydın: «Türkiye Avrupa'dadır: Farklılıkları abartıyoruz, ortak değerleri unutuyoruz», Financial Times Deutschland, 05.10.2004
Avrupa
Birliğinin derinleşmesinde üç süreç mevcuttur: ekonomik, siyasi ve kültürel
süreç. Son on yılda en fazla dikkat çeken kültürel süreç, bunların içinde
en karmaşık olanıdır. Vatandaşlık, ulus-devlet, çokkültürlülük ve
belirli değerlerle bağlantılı olan kimlik gibi önemli konular bu süreçle
ilgilidir. Türkiye’nin üyeliğine ilişkin tartışmaların ana gündemini özellikle
bu kültür konusu oluşturmaktadır. Türkiye
açısından bakıldığında, bazı Avrupalıların, sanki sadece Avrupa değerleriymiş
ve İslam kültürü ile Türkiye’de mevcut değilmiş gibi, belirli değerleri sürekli sahiplendikleri
görülmektedir. Adalet, insan onuru ve hoşgörü, Avrupa değerleri olmayıp, „Avrupa’daki
değerlerdir
ve Avrupalılara değil, Avrupa’ya aittirler. Bu değerler,
farklı şekillerde tezahür etse de, dünyanın diğer yerlerinde de
mevcutturlar. Yani değerlerin iki özelliği bulunmaktadır. Bunlardan biri,
genel geçerliliğe sahip olmaları, diğeri ise, bağlamına göre gerçekleştirilebilir
olmaları temeline dayanmaktadır. Değerlerin
uygulanması önemlidir Birçok
değer, tek tanrılı dinlerin üçünde de yeralmaktadır. Peki sorun nerede
yatıyor? Mesele, değerlerin var olması veya bilinmesi değil, uygulanmasıyla
ilgilidir. Örneğin, demokrasiyi ele alalım. Bu konuda Avrupa ve Müslüman ülkeler
arasında gerçekten de belirgin bir farklılık sözkonusudur. Bu konuda, Müslümanlar
olarak çoğu kez iç güvenlikten kaynaklanan eksiklikleri unutmadan, Avrupa’nın
edindiği tecrübelerden yararlanmalıyız. „Kültür meselesi“, özellikle Türkiye-Avrupa ilişkilerinde
çok hassas bir konudur. Bu konuda diyalog içerisinde olabiliriz ya da
birbirimize yabancılaşabiliriz. Kültürler hakkında karşılıklı
bilgilenmeye ihtiyacımız vardır; aksi halde sorumsuz hareket ediliyor
demektir. Peki farklılıklarımızı nasıl görüyoruz? Gerçek olan, Avrupa
ile „İslam
dünyası“ arasındaki
farklılıkları abartmış olmamızdır. Görüldüğü kadarıyla, ortak değil,
artık sadece farklı yönlerimiz haber niteliği taşımaktadır. Çok sayıda
farklılık ürettik. AB değerlerine aykırı olmadığı sürece kabul etmemiz
gereken özgün farklılıkları unutmadan, ortak yönlerimizi yeniden değerlendirmemizin
zamanı çoktan gelmiştir. Ortak değerler konusundaki anahtar, Avrupa’nın
ve Türkiye’nin
ortak geleceğidir.
İslami
değerlerin genel olarak demokratik değerlere uymadığını söyleyen bir kişi
saçmalamış olur. Avrupa ve Müslüman dünyası daima fikri hareket
halindedir ve bunlar birer süreçtir. Her iki kültürde de ortak olan değerler
mevcuttur. Siyasi alandaki ana farklılıklar, dinin günlük yaşamdaki yeri ve
cinsel ahlaka ilişkin normlardaki farklılıklara oranla daha azdır. Hıristiyan-Ortodoks
cemaati cinsel ahlaka ilişkin normlarda, Müslüman cemaate, Protestan cemaate
olduğundan daha yakındır. Avrupa
Birliği, kendine ait tek bir kültürü olan bir ulusal devlet olmayıp, çok sık
bir şekilde ifade edildiği gibi, „bir değerler topluluğu“dur. Üye olmak için bu değerlerin
bilincinde olmak ve onları gerçekleştirmek gereklidir. Avrupa Birliği bu
konuda „yol haritası“ olarak adlandırılan bir strateji geliştirmiştir. Dünya, AB tarafından
uygulanmakta olan „iletişimsel eylem“ stratejisinden daha iyi bir strateji tanımamaktadır.
Bu stratejide ikna vardır; zorlama yoktur. AB üyesi olmak isteyen her ülke,
AB’nin bu
ödev ve yükümlülüklerini bilerek ve isteyerek üstlenir. Türkiye’nin son
yıllarda
göstermiş olduğu gayretlerin kilit noktası da budur. Aramızda sağlam bir
çerçeve ve hiç kimsenin yaralanmayacağı bir diyalog platformu bulunmaktadır. Avrupa,
modernliğin teminatıdır AB ve
Türkiye bu süreçten yalnızca kazançlı çıkabilirler. Türk Hükümeti bu
nedenle, AB yönünde izlediği reform çizgisinde toplumun geniş desteğine
sahiptir.80 yıl önce Türkiye’de laik Cumhuriyet kuruldu. Aradan geçen zaman içerisinde Türk
demokrasisi gelişmiştir ve son dönemde şaşırtıcı bir hız ve derinlikte
gelişmeye devam etmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’da yüzyıllar
süren varlığı ve Batı’nın Türkiye’deki etkisi göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin Avrupa’da, Avrupa’nın
da Türkiye’de
bulunmuş olduğu rahatlıkla söylenebilir. „Modern„ adı
altındaki „Avrupalı“
kavramı
daima bizim kollektif bilincimizin ana unsurlarından birini teşkil etmiştir.
Diğer iki unsur ise „Türk“ ve „Müslüman“ kavramlarıdır. Avrupa,
İslamiyeti tanımaktadır. Düşmanca karşılaşmalar Avrupa’yı biçimlendirmiştir;
ancak İslamiyet Avrupa uygarlığını olumlu olarak da şekillendirmiştir.
Avrupa kimliği kısmen İslamidir. İslamiyet bugün Avrupa’da Hıristiyanlık’tan
sonra ikinci büyük dindir. Türkiye’nin „Müslüman“ tarafı
evvelden beri, ülkede gerçekleştirilen reformlarla daima başarılı ve
verimli bir birliktelik içerisinde olmuştur. Bu, AB ile de böyle olacaktır.
Yalnızca Müslüman olmamız ve İslamiyet, üyeliğin önünde bir engel teşkil
etmemelidir. |
|