-- Başbakan Erdoğan: "İslam ve Terör
birbiriyle bağdaşmaz... Berlusconi mi? O aileden biri... Avrupa bize kapılarını
açsın" --
Görkemli, kararlı, dikkatli ve gülümsediği
zamanlarda dahi kibirli bir adam. Dahası, ılımlı İslamcı Adalet ve Kalkınma
Partisi'nin lideri ve sahip olduğu ezici parlamenter çoğunluğuna güvenen
bir hükümetin de başı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan becerikli bir
"siyaset slalomcusu" olduğunu da gizlemiyor.
Türkiye'yi altüst eden terörist saldırıların
"yurt dışında planladığını" söylüyor ancak "uygulayıcılarının
Türk olduklarını" da kabul ediyor... "Foreign Office"in (İngiliz
Dışişleri) "çok yakında İstanbul ya da Ankara'da başka saldırılar
olacağı" yönünde alarm verdiği konusunda henüz bilgilendirilmemişti
ama O katliamların beyninin El Kaide olabileceğini belirtiyor. İslami bir
terörizmin varlığını reddediyor çünkü "İslam ve terör
birbirlerine zıttır. Burada kesinlikle bir tezat sözkonusu" diyor. Tam
da bir gün önce kendisine yurtdışında eğitilmiş ya da Bosna ve Çeçenistan'da
savaşmış olmakla suçlanan aşırılık yanlısı 1050 Türkün
isimlerinin bulunduğu bir liste sunan Silahlı Kuvvetleri eleştirmekten kaçınıyor.
Türkiye'nin AB'ne girişi için bir tarih
istiyor: "Bugün bu konu çok daha acil bir hal almıştır"... İtalya'ya
ve "aileden biri" olan sevgili dostu Silvio Berlusconi'ye teşekkür
ediyor. Ulu ve laik Kemal Atatürk'ün fikirlerini, adını vurgulamaksızın,
tekrarlıyor. Japonya'dan saat ithal eden sempatik bir iş adamı olan kardeşi
Mustafa'nın iş yerinde modern Türkiye'nin kurucusunun bir fotoğrafı
bulunuyor.
Ramazan ayının bittiğini gösteren ve
bizim Noelimizle mukayese edilebilecek değerde olan bir bayram günü. Bayram
namazı için camiye gitmek amacıyla erken kalkmış olan Başbakanın önünde
yoğun bir iş günü bulunuyor. Beni ise, Corriere della Sera gazetesine
vereceği mülakat için, saat 13. 00'da İstanbul'un Anadolu yakasındaki
evinde kabul ediyor.
SORU: Sayın Başbakan, birkaç gün içerisinde
ülkeniz son çeyrek asrın en ağır, en korkunç saldırılarına maruz kaldı.
Bu Pazartesi gecesi, bayram arifesinde, birlik ve beraberlik çağrısında
bulundunuz. Saldırılar ve bunları kışkırtan nedenler konusunda ne gibi
bir izlenim edindiniz?
BAŞBAKAN ERDOĞAN: Açıkçası bu tür
bir saldırı beklemiyorduk. 90'lı yıllarda, Türkiye'nin güneydoğusunda
40 bin kişinin hayatını kaybetmesine yol açan terörü birlikte yaşadık.
Ancak tüm bunlar bugünlerde yaşanan saldırıların yıkıcı etkisiyle karşılaştırılamaz.
Size, saldırıların Türk vatandaşları tarafından gerçekleştirildiğini
öğrendiğimizde kendimizi kısmen rahatlamış hissettiğimizi söyleyeceğim.
Ancak daha sonra saldırın yurtdışında organize edilmiş ve planlanmış
olduğu keşfedildi. Bu oldukça üzücü çünkü farklı dinlerden ve farklı
uyruktan insanlar öldürüldü. Birinci saldırıda Müslümanlık ve
Yahudilik dinlerine mensup Türk vatandaşları hayatını kaybetti. İkincisinde
ise Türk vatandaşları ve aralarında Başkonsolosun da bulunduğu İngilizler
öldü.
SORU: Dolayısıyla siz saldırıları
gerçekleştiren elin Türk olduğunu, organize edenlerin ise yurtdışında
bulunduğunu savunuyorsunuz... Peki neredeler?
BAŞBAKAN ERDOĞAN: Güvenlik güçlerimiz
konu üzerinde çalışmaktalar. Toplanan belge ve bilgiler bazı sinyaller
elde etmemizi sağladı. Çalışmalar halen devam ediyor. Bekliyoruz... Resmi
bir beyanda bulunmanın zamanı değil.
SORU: El Kaide'ye bir atıfta bulunmanın
bile mi?
BAŞBAN ERDOĞAN: Soruşturmalar
tamamen sonuçlanmadan isim vermek veya suçlamada bulunmak uygun olmaz. Terörizmin
hedefi propaganda! Aşırılık taraftarı birçok örgüt saldırıları üstlendi
ancak saldırıları üstlenmiş olmaları illa da yapmış oldukları anlamına
gelmez! Tabii aralarında anlamlı benzerlikler mevcut: Saldırılar, uygulama
metotları açısından, birbirleriyle benzeşirler ve 15 Kasım Cumartesi günü
ilk saldırıyı yapan teröristlerle, beş gün sonra vuranlar bir şekilde
bağlantılıydılar.
SORU: Teröristlerin dini nedenleri
veya hissiyatları olduğu konusunda emin olduğunuzu söylediniz... Neden? Ilımlı,
Müslüman ve demokratik Türkiye'yi vurmak için siyasi nedenlerin de
olabileceğine inanmıyor musunuz?
BAŞBAKAN ERDOĞAN: Siyasi nedenler,
bunların arasında, en önemlileri değil. Bu yüzden de dini duyguların, kışkırtıcı
bir şekilde saldırganları teşvik için kullanılmış olmaları mümkündür.
Ancak bu korkunç saldırılarda rol alan teröristlerin bazılarının Müslüman
olması da hiç bir şekilde İslam'ın terörizm ile bağdaştığı anlamına
gelmez. Hıristiyan teröristler olduğu gibi Yahudi teröristler de oldu.
Ancak tek tanrılı üç büyük dinin değerleri hiç bir şekilde bireysel
eylemler ile karıştırılmamalı. "İslami Terör" ifadesini asla
kullanmamamın nedeni de işte bu! Ben terörizmden söz ediyorum, o kadar.
SORU: Ancak bugün bir İslami terörizmin
var olduğunu ve bunun da en tehlikelisi olduğunu da inkar edemezsiniz...
BAŞBAKAN ERDOĞAN: İslam ve terörizm
??? Bu bir tezat... Aynen Hristiyanlığın, Museviliğin terörizm ile tezat
teşkil etmesi gibi... Bu, beyazın aslında siyah, siyahın da beyaz olduğunu
savunmak gibi bir şey. İslam adına öldürmek, Tanrının evini yok etmek
gibidir. Bir insanı öldürmek tıpkı tüm insanlığı ortadan kaldırmak,
bir insanı kurtarmak ise adeta dünyayı kurtarmak gibi bir şeydir. Terörist
bir İslamın varolduğu fikrini nasıl kabul edebilirim ki? Asla...
Yineliyorum, terörizme karışmış köktendinci ve radikal eğilimli Müslüman
bireyler olabilir ancak bu, Hristiyan, Yahudi ya da ateist olan aşırılık
taraftarları için de aynı şekilde geçerli olabilir.
SORU: Ancak Türkiye'nin PKK'nın ayrılıkçı
Kürtlerine karşı mücadele etmek için Sünni Hizbullah'ın İslamcı aşırılık
taraftarlarını yıllar boyunca küçümsediğini de reddetmeyeceksiniz
herhalde.
BAŞBAKAN ERDOĞAN: Elbette o dönemde
PKK'nın önceliği vardı. Geçmişteki hükümetler bu başlıca tehlikeyi
engellemek için bir takım önlemler alıp, uygulamışlardı. Sorun çözüldüğünde
ise Hizbullah'a karşı da aynı şekilde önlem alındı.
SORU: Tüm dünyadan dayanışma
mesajları aldınız. Ancak Avrupa'da hala hararetli bir şekilde Türkiye'nin
AB üyeliği tartışılıyor. İngiliz Dışişleri Bakanı Straw ve İtalyan
meslektaşı Frattini ise açıkça sizi destekliyorlar. Peki ya diğerleri?
BAŞBAKAN ERDOĞAN: Alman Dışişleri
Bakanı Fischer Pazartesi günü aynı hususları ifade etti. AB'nin diğer ülkelerinde
benzer bir duygu mevcut. Aralık 2004 tarihinde müzakerelerin başlatılması
için bir tarih almak Türkiye açısından uygun ve de doğru olur. Şimdi bu
daha da önemli bir hal aldı çünkü ülkemizin Batı'yı izlemesi ve AB içerisinde
bir yere sahip olmak konusunda kararlı olması "İslam ve demokrasi arasındaki
sağlam bileşimi" ortaya koyuyor.
SORU: Irak savaşının neden olduğu
bir takım sorunların ardından ABD ile ilişkiler nasıl gidiyor?
BAŞBAKAN ERDOĞAN: Mücadelemizde
bize tam destek veriyorlar.
SORU: Peki AB Dönem Başkanı olan İtalya'dan
ve Başbakan Berlusconi'den ne bekliyorsunuz?
BAŞBAKAN ERDOĞAN: Çok sevgili
dostum Silvio ile dün konuştum. Oğlumun düğününde şahit oldu. O
aileden biri. Aramızdaki işbirliği ve uyum oldukça güçlü...
SORU: Yanı lafın özü İtalya Türkiye'nin
sorunlarını anlıyor.
BAŞBAKAN ERDOĞAN: Ve bizler de İtalyanların
problemlerini anlıyoruz!
SORU: Dün halkınıza şunları söylediniz:
"Türkiye demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir". Atatürk'ün
fikirlerini mi takip ediyorsunuz?
BAŞBAKAN: Bunlar Cumhuriyetimizin
ilkeleridir. Hedef çağdaş medeniyetler seviyesine yetişmek ve mümkünse
de aşmaktır.
Bu da, Erdoğan'ın çağdaş Türkiye'nin
Atası'nın adını belirtmeksizin tekrarladığı bir başka fikri...
|