T.C. Roma Büyükelçiliği

Ambasciata    di Turchia -

-    Turkish Embassy

 

 

 

 

Abdullah Gül: «Hem müslüman hem de avrupalı olmanın önemi»,

Panorama, 16.10.2003

 

-- Irak'a asker yollamaya hazırlar ama sadece insani nedenlerle... Türk Dışişleri Bakanı Gül Ankara'nın Orta Doğu, AB ve Kıbrıs konusundaki stratejilerini anlatıyor --

 

"Bugünün Türkiyesi bir yıl öncesinden daha farklı bir ülke! Daha demokratik, şeffaf ve modern... Bundan gurur duyuyoruz zira bu değişim sadece Avrupa kriterlerine cevap vermek adına değil, aynı zamanda halk tarafından arzu edilen gerçek bir ihtiyaç sonucunda yaşandı. Reform sürecinin muhalefet tarafından da desteklenmiş olması ve Avrupa Birliği'nin samimi olduğumuzu anlayarak ulaşılan neticeyi takdir etmesi asla bir rastlantı değildir".Panorama dergisinin, Brüksel'e gerçekleştirdiği "yararlı" bir ziyaretin ardından Roma'da buluştuğu 53 yaşındaki Abdullah Gül bir dışişleri bakanından daha öte! Kasım 2002'den bu yılın Mart ayına kadar olan dönemde Türkiye'nin başbakanlığı görevini de üstlenmiş olan Gül, Dışişleri Bakanlığının yanısıra aynı zamanda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın en güvenilir yardımcısı ve İnsan haklarından sorumlu devlet bakanı...

 

Erdoğan gibi Gül de Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kurucularından biri. Bugün her hangi bir iç karışıklıktan çekiniyormuş gibi görünmeyen ve hatta çok istenilen AB üyeliğine doğru yürüyen, hızlı bir şekilde çoğunluğun partisi haline gelen bir oluşum...

 

Avrupa gerçekten de 5 Kasım tarihinde açıklanacak olan Komisyon raporunda belli bir memnuniyeti ifade ediyor. Bu "Ay Yıldızlı Ülke" için geçilen ve "AB üyeliği konusundaki müzakerelerin başlatılması için öngörülen 2004 yılının sonuna doğru bakabilmesine müsaade edecek" ilk sınav! Türkiye'de ünlü aktör George Clooney'e benzetilen ve bu nedenle de "Clooney'nin Anadolu versiyonu" olarak adlandırılan Gül kendinden emin bir şekilde "Avrupa Birliği tarafından 2001 yılında Kopenhag'da belirlenen kriterlere halihazırda ulaştıklarını" söylüyor. Daha sonra da kendisinin demokratikleşme sürecinin temelleri olarak nitelendirdiği hususları sıralamaya başlıyor:

 

"En sonuncusu oldukça mühim olan -ki sivillerden ve askerlerden oluşan Milli Güvenlik Kurulu'nu gerçek anlamda Hükümetin danışma organı haline getiriyor - yedi reform paketini Meclis'ten geçirdik. Bu, siviller ve askerler arasındaki ilişkilerde çarpıcı bir iyileşme anlamına geliyor. Hükümet artık, NATO üyesi olan bir ülkede uzmanların ve askerlerin deneyimlerinden demokratik bir şekilde yararlanabilir... Diğer önemli tedbirler ise ülkemizde var olan tüm etnik gruplar ve dinler konusunda alınan kararlardır: Artık her etnik grup kendi dilini, inancını ve öğretilerini kendi iletişim araçları vasıtasıyla öğretebilir. Bugün Türkiye'de yasalar artık camilerden değil, 'ibadet yerlerinden' söz etmekte ve bu şekilde de yeni kiliselerin açılmasına müsaade etmektedir. Aynı şekilde, uzun yıllardır içlerinden devlet adamı, bürokrat ve de onlarca siyasetçi çıkaran Kürt kökenli vatandaşlarımızın şimdilerde Kürtçe oyunların da sahnelendiği tiyatroları vardır". Sürecin tamamlanması için "usule ilişkin birkaç ince ayarlama"nın kaldığını düşünen Gül'e göre bu sonuçlar, tamamı yükselişte olan ekonomik göstergelerde de açıkça görünüyor. "Şayet 1999'da ne durumda olduğumuzu hatırlarsak, IMF'nin neden bunu 'tarihi bir başarı' olarak nitelediğini de anlarız!".

 

"Avrupa eğilimi" Türklerin dileklerinin merkezi olmaya devam ediyor... "Avrupa'ya çok önemli katkılarımız olacağı konusunda eminiz: Müslüman bir ülke olmanın yanında demokrasi, şeffaflık, çağdaşlık, insan haklarına saygı, sivil sorumluluklar, serbest pazar gibi temel ve çağdaş niteliklere de sahip olunabileceğini ortaya koymak gibi... İslamiyeti sadece bir terör unsuru olarak görenlerin ya da bizlerin inancını bir şiddet aracı olarak istismar eden o teröristlerin tam tersine, İslam bu değildir! Unutmayalım ki Osmanlı İmparatorluğu döneminde Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanlar tam bir hoşgörü ortamı içerisinde yaşadılar". Gül'e göre özellikle Ortadoğu ve Doğu ülkeleri konusunda stratejik bir katkı da tüm bunların yanına eklenebilir. "Tıpkı Balkanlar'da olduğu gibi, bölgesel bazı ihtilaflar yaşanması durumunda halen önemli bir rol üstlenebilecek bir ittifak olan NATO'nun üyesi olduğumuzu unutmayalım...

 

Sonuç olarak, Avrupa'ya oldukça dinamik, genişlemekte olan bir pazar açacağız. İtalya'nın önemli şirketleri bunu çoktan keşfettiler ve iki ülke arasındaki ticaret hacmi de bugün 8 milyar doları aşmaktadır".

 

Gül, tam da bölgesel stratejilerden söz ederken, gündemin en hassas konularından birini de ele almaktan kaçınmıyor... Yani ABD tarafından teşvik edilen, Irak'a muhtemel bir Türk müdahalesi konusu: "Irak, düşünce yapısını ve etnik mozaiğini anladığımız, oldukça iyi tanıdığımız bir komşumuzdur. Geleceği bizleri endişelendiriyor, siyasi birliği bizleri yakından ilgilendiriyor... Toprak bütünlüğünün korunmasını istiyoruz. Bu nedenle de, şayet mümkün olursa, yeniden yapılandırılmasına ve özellikle de işgal süresinin kısaltılması ve normale dönüş sürecinin hızlandırılması konularına katkıda bulunmak istiyoruz. Hükümetimiz titiz bir şekilde durumu değerlendiriyor; yakında kararını verecektir".

 

Başbakan Yardımcısı Gül, "ABD bizden bir barış gücü göndermemizi talep etti. Şayet Türkiye olumlu bir şekilde karar verecek olursa, askerlerini polis gücü olarak değil sadece insani yardım amacıyla gönderecektir. Güvenlik ve insani yardım, bizce, Irak'a beraber gitmelidir".Türkler, Amerika'nın yanında yer alarak Irak halkı tarafından bir düşman olarak görülmekten korkuyormuş gibi görünmüyorlar. "Kendi değerlendirmelerimizi yaptık ve Iraklıların büyük bir bölümünün de bizi kabul etmeye hazır olduğunu biliyoruz. Irak, Orta Doğu'nun adeta bir minyatürü: Araplar, Türkler, Kürtler, Şiiler ve Sünnilerden oluşuyor. Ve bizlerin burada diğerlerine nazaran önemli bir avantajı var: Onların dinlerini tanıyoruz, geleneklerini anlıyoruz ve bu nedenle de halkla olan münasebetlerimizi daha iyi bir seviyede sürdürebiliriz. Bu anlamda, bizlerin bölgedeki varlığı kuşkusuz Irak'ın tekrar normal yaşama döndürülmesi ve işgal süresinin kısaltılması açısından faydalı olabilir".

 

Çözümlenmesi en zor sorun ise Kıbrıs... Gül, Avrupa'yı Kıbrıs sorununu üyelik müzakerelerinin önüne bir engel olarak çıkarmamaya davet ederek, şunları ifade etti: "Kötü bir çözüm hiç kimse için bir çözüm olamaz! Varılacak bir anlaşma her iki tarafı da memnun etmelidir. Sınır yüzlerce insana açılarak iyi niyeti gösterilmiştir ve kimse de bizleri müzakerelerin başarısızlığa uğramasına neden olmakla suçlayamaz". Bir rüya var ki o da Ada'da "iki ulusluluğun" ilan edilmesi...

 

  

T.C. Roma Büyükelçiliği, harici web sitelerinin içeriğinden sorumlu değildir
Copyright © 2004 Turkish Embassy, Rome-Ambasciata di Turchia, Roma