-- Irak'a asker yollamaya hazırlar
ama sadece insani nedenlerle... Türk Dışişleri Bakanı Gül Ankara'nın
Orta Doğu, AB ve Kıbrıs konusundaki stratejilerini anlatıyor --
"Bugünün Türkiyesi
bir yıl öncesinden daha farklı bir ülke! Daha demokratik, şeffaf ve
modern... Bundan gurur duyuyoruz zira bu değişim sadece Avrupa kriterlerine
cevap vermek adına değil, aynı zamanda halk tarafından arzu edilen gerçek
bir ihtiyaç sonucunda yaşandı. Reform sürecinin muhalefet tarafından da
desteklenmiş olması ve Avrupa Birliği'nin samimi olduğumuzu anlayarak ulaşılan
neticeyi takdir etmesi asla bir rastlantı değildir".Panorama dergisinin,
Brüksel'e gerçekleştirdiği "yararlı" bir ziyaretin ardından
Roma'da buluştuğu 53 yaşındaki Abdullah Gül bir dışişleri bakanından
daha öte! Kasım 2002'den bu yılın Mart ayına kadar olan dönemde Türkiye'nin
başbakanlığı görevini de üstlenmiş olan Gül, Dışişleri Bakanlığının
yanısıra aynı zamanda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın en güvenilir
yardımcısı ve İnsan haklarından sorumlu devlet bakanı...
Erdoğan gibi Gül de Adalet
ve Kalkınma Partisi'nin kurucularından biri. Bugün her hangi bir iç karışıklıktan
çekiniyormuş gibi görünmeyen ve hatta çok istenilen AB üyeliğine doğru
yürüyen, hızlı bir şekilde çoğunluğun partisi haline gelen bir oluşum...
Avrupa gerçekten de 5 Kasım
tarihinde açıklanacak olan Komisyon raporunda belli bir memnuniyeti ifade
ediyor. Bu "Ay Yıldızlı Ülke" için geçilen ve "AB üyeliği
konusundaki müzakerelerin başlatılması için öngörülen 2004 yılının
sonuna doğru bakabilmesine müsaade edecek" ilk sınav! Türkiye'de ünlü
aktör George Clooney'e benzetilen ve bu nedenle de "Clooney'nin Anadolu
versiyonu" olarak adlandırılan Gül kendinden emin bir şekilde "Avrupa
Birliği tarafından 2001 yılında Kopenhag'da belirlenen kriterlere halihazırda
ulaştıklarını" söylüyor. Daha sonra da kendisinin demokratikleşme
sürecinin temelleri olarak nitelendirdiği hususları sıralamaya başlıyor:
"En sonuncusu oldukça mühim
olan -ki sivillerden ve askerlerden oluşan Milli Güvenlik Kurulu'nu gerçek
anlamda Hükümetin danışma organı haline getiriyor - yedi reform paketini
Meclis'ten geçirdik. Bu, siviller ve askerler arasındaki ilişkilerde çarpıcı
bir iyileşme anlamına geliyor. Hükümet artık, NATO üyesi olan bir ülkede
uzmanların ve askerlerin deneyimlerinden demokratik bir şekilde
yararlanabilir... Diğer önemli tedbirler ise ülkemizde var olan tüm etnik
gruplar ve dinler konusunda alınan kararlardır: Artık her etnik grup kendi
dilini, inancını ve öğretilerini kendi iletişim araçları vasıtasıyla
öğretebilir. Bugün Türkiye'de yasalar artık camilerden değil, 'ibadet
yerlerinden' söz etmekte ve bu şekilde de yeni kiliselerin açılmasına müsaade
etmektedir. Aynı şekilde, uzun yıllardır içlerinden devlet adamı, bürokrat
ve de onlarca siyasetçi çıkaran Kürt kökenli vatandaşlarımızın şimdilerde
Kürtçe oyunların da sahnelendiği tiyatroları vardır". Sürecin
tamamlanması için "usule ilişkin birkaç ince ayarlama"nın kaldığını
düşünen Gül'e göre bu sonuçlar, tamamı yükselişte olan ekonomik göstergelerde
de açıkça görünüyor. "Şayet 1999'da ne durumda olduğumuzu hatırlarsak,
IMF'nin neden bunu 'tarihi bir başarı' olarak nitelediğini de anlarız!".
"Avrupa eğilimi" Türklerin
dileklerinin merkezi olmaya devam ediyor... "Avrupa'ya çok önemli katkılarımız
olacağı konusunda eminiz: Müslüman bir ülke olmanın yanında demokrasi,
şeffaflık, çağdaşlık, insan haklarına saygı, sivil sorumluluklar,
serbest pazar gibi temel ve çağdaş niteliklere de sahip olunabileceğini
ortaya koymak gibi... İslamiyeti sadece bir terör unsuru olarak görenlerin
ya da bizlerin inancını bir şiddet aracı olarak istismar eden o teröristlerin
tam tersine, İslam bu değildir! Unutmayalım ki Osmanlı İmparatorluğu döneminde
Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanlar tam bir hoşgörü ortamı içerisinde
yaşadılar". Gül'e göre özellikle Ortadoğu ve Doğu ülkeleri
konusunda stratejik bir katkı da tüm bunların yanına eklenebilir. "Tıpkı
Balkanlar'da olduğu gibi, bölgesel bazı ihtilaflar yaşanması durumunda
halen önemli bir rol üstlenebilecek bir ittifak olan NATO'nun üyesi olduğumuzu
unutmayalım...
Sonuç olarak, Avrupa'ya
oldukça dinamik, genişlemekte olan bir pazar açacağız. İtalya'nın önemli
şirketleri bunu çoktan keşfettiler ve iki ülke arasındaki ticaret hacmi
de bugün 8 milyar doları aşmaktadır".
Gül, tam da bölgesel
stratejilerden söz ederken, gündemin en hassas konularından birini de ele
almaktan kaçınmıyor... Yani ABD tarafından teşvik edilen, Irak'a muhtemel
bir Türk müdahalesi konusu: "Irak, düşünce yapısını ve etnik
mozaiğini anladığımız, oldukça iyi tanıdığımız bir komşumuzdur.
Geleceği bizleri endişelendiriyor, siyasi birliği bizleri yakından
ilgilendiriyor... Toprak bütünlüğünün korunmasını istiyoruz. Bu
nedenle de, şayet mümkün olursa, yeniden yapılandırılmasına ve özellikle
de işgal süresinin kısaltılması ve normale dönüş sürecinin hızlandırılması
konularına katkıda bulunmak istiyoruz. Hükümetimiz titiz bir şekilde
durumu değerlendiriyor; yakında kararını verecektir".
Başbakan Yardımcısı Gül,
"ABD bizden bir barış gücü göndermemizi talep etti. Şayet Türkiye
olumlu bir şekilde karar verecek olursa, askerlerini polis gücü olarak değil
sadece insani yardım amacıyla gönderecektir. Güvenlik ve insani yardım,
bizce, Irak'a beraber gitmelidir".Türkler, Amerika'nın yanında yer
alarak Irak halkı tarafından bir düşman olarak görülmekten korkuyormuş
gibi görünmüyorlar. "Kendi değerlendirmelerimizi yaptık ve Iraklıların
büyük bir bölümünün de bizi kabul etmeye hazır olduğunu biliyoruz.
Irak, Orta Doğu'nun adeta bir minyatürü: Araplar, Türkler, Kürtler, Şiiler
ve Sünnilerden oluşuyor. Ve bizlerin burada diğerlerine nazaran önemli bir
avantajı var: Onların dinlerini tanıyoruz, geleneklerini anlıyoruz ve bu
nedenle de halkla olan münasebetlerimizi daha iyi bir seviyede sürdürebiliriz.
Bu anlamda, bizlerin bölgedeki varlığı kuşkusuz Irak'ın tekrar normal yaşama
döndürülmesi ve işgal süresinin kısaltılması açısından faydalı
olabilir".
Çözümlenmesi en zor sorun
ise Kıbrıs... Gül, Avrupa'yı Kıbrıs sorununu üyelik müzakerelerinin önüne
bir engel olarak çıkarmamaya davet ederek, şunları ifade etti: "Kötü
bir çözüm hiç kimse için bir çözüm olamaz! Varılacak bir anlaşma her
iki tarafı da memnun etmelidir. Sınır yüzlerce insana açılarak iyi
niyeti gösterilmiştir ve kimse de bizleri müzakerelerin başarısızlığa
uğramasına neden olmakla suçlayamaz". Bir rüya var ki o da Ada'da
"iki ulusluluğun" ilan edilmesi...
|